İsviçre Bern – Tarihle Doğa Arasında Büyülü Bir Yolculuk
- Pelin YÜCE
- 4 gün önce
- 3 dakikada okunur
Bern’e ilk adımımı attığımda hissettiğim şey, zamanın burada biraz farklı aktığıydı. Ne acele vardı sokaklarda ne de gürültü. Sanki şehir “sakin kalmanın” bir formülünü bulmuş gibiydi. Ve ben de bu huzurlu ritme hemen kendimi kaptırdım.

Tarihi Merkezde Adım Adım Zaman Yolculuğu
Bern’in UNESCO korumasındaki tarihi merkezi, gerçekten başka bir dünya gibi. Arnavut kaldırımlı sokaklar ve taş binalar arasında yürürken, her adımda geçmişin izleriyle karşılaşıyorsunuz. En çok etkilendiğim şeylerden biri, caddelerde karşınıza çıkan çeşmeler oldu. Her biri farklı bir figürle süslenmiş bu çeşmeler, hem estetik hem de tarihsel açıdan çok kıymetli. Bern’deki bu tarihi çeşmelerin büyük bölümü, 16. yüzyılda heykeltıraş Hans Gieng tarafından yapılmış. Adalet, cesaret, sadakat gibi erdemleri temsil eden figürlerle süslü bu çeşmeler hem sanatsal hem kültürel açıdan büyüleyici. Özellikle Zähringerbrunnen (Zähringen Aslanı), Kindlifresserbrunnen (Çocuk Yiyen Heykeli) ve Gerechtigkeitsbrunnen (Adalet Çeşmesi) görülmeye değer. Şehirde 100’den fazla çeşme bulunuyor ve her biri Bern’in masalsı havasına ayrı bir dokunuş katıyor.

Zytglogge: Astrolojik Saatin Büyüsü
Ve tabii ki şehrin simgelerinden biri olan Zytglogge – Astrolojik Saat Kulesi... Her saat başında küçük bir gösteri sunan bu saat, sadece bir zaman ölçer değil; bir sanat eseri. 1218 ile 1220 yılları arasında inşa edilmiş bu kule, aslında ilk başta şehir surlarının bir parçasıymış. Zamanla gözetleme kulesi, kadınlar hapishanesi ve saat kulesi olarak farklı görevler üstlenmiş. 1405’teki büyük yangında zarar görmüş ama 15. yüzyılda kapsamlı bir yenilemeyle yeniden inşa edilmiş. Bugün gördüğümüz saat mekanizması ise 1527-1530 yılları arasında Kaspar Brunner tarafından yapılmış. Saat üzerindeki astrolojik göstergeler, gezegenlerin ve burçların hareketlerini gösteriyor. Bütün bu işçilik, bilim ve sanatın birleşimiyle ortaya çıkan saat, Bern'in kalbinin attığı yer adeta.

Yer Altında Sürprizler: Cadde Altındaki Dükkanlar
Bern’in meşhur uzun caddesi boyunca yürürken bir anda fark ettiğim şey, kaldırım altlarına inen küçük kapılar oldu. Merakla içeri baktığımda gördüm ki, şehrin en yaratıcı alışveriş alanları aslında yerin altında! Bu dükkanlar, eskiden şarap veya yiyecek mahzeni olarak kullanılıyormuş. Şimdi ise kitapçılar, sanat galerileri, tasarım dükkanları gibi modern yerlere dönüşmüş durumda. Tabi bazıları da bar olarak kullanılıyor. Caddelerdeki 6 km uzunluğundaki arkadlar (Lauben), Bern’e özgü bir mimari karakter kazandırıyor. Bu korunaklı yürüme yolları sayesinde hem yazın sıcağında hem de kışın yağmurunda rahatça gezilebiliyor. Yer altındaki bu küçük mağazaların her biri keşfedilmeyi bekleyen birer hazine gibi. İçlerinden birinde saatler geçirdim, sadece raflara bakmak bile terapi gibiydi.

Ayı Parkı: Şehrin Maskotlarıyla Buluşma
Bern’in ismini aldığı efsanevi ayılarla tanışmak için Ayı Parkı’na uğradım. Bu gelenek 1513 yılına, Novara Savaşı sonrasına kadar uzanıyor. Şehir o zamandan beri ayıları koruyup besliyor. İlk ayı çukuru 1515’te yapılmış ve uzun yıllar boyunca merkezdeki Bärenplatz’ta ayılar sergilenmiş. Günümüzde ise ayılar daha doğal bir ortamda, Aare Nehri kıyısında yer alan geniş ve yeşil bir parkta yaşıyor. Ziyaretçiler bu sevimli dostları, çevrelerine zarar verilmeden gözlemleyebiliyor. Parkın içinde yürümek bile oldukça keyifli. Ayıları izlemek, Bern’in tarihiyle modern duyarlılığının ne kadar güzel harmanlandığını gösteriyor.

Bern Katedrali ve Bahçesi: Sessizliğin İçindeki İhtişam
1421 yılında inşasına başlanan bu görkemli yapının, tamamlanması yüzyıllar sürmüş. En sonunda 1893 yılında 100.6 metre yüksekliğindeki kulesiyle tamamlanmış. İsviçre’nin en yüksek katedrali unvanını taşıyor. Hem dış cephesindeki detaylar hem de iç mekandaki vitraylar insanı büyülüyor. Ancak beni asıl etkileyen, katedralin arka tarafındaki huzurlu bahçesi oldu. Buradan şehre yukarıdan bakmak mümkün ve manzara gerçekten büyüleyici. Sessizliğiyle, tarihiyle ve manzarasıyla insanı içine alan bir yer.

Einstein Evi: Dehanın Yaşamına Yakından Bakış
Einstein’ın bir dönem Bern’de yaşadığını duymak beni şaşırtmıştı. Kramgasse 49 numaralı evde 1903–1905 yılları arasında eşi ve oğlu ile birlikte yaşamış. Bu kısa dönemde, yani Bern’deyken, görelilik teorisinin temellerini atmış! Bugün o daire Einstein Evi adıyla bir müze olarak ziyaret edilebiliyor. İçeride döneme ait belgeler, fotoğraflar, ve kişisel eşyaları sergileniyor. Ev küçük ama etkileyici. Özellikle Einstein’ın çalışma masasına bakarken zamanda yolculuk yapıyormuş gibi hissettim. Bern’in sakin atmosferi belki de onun dâhiyane düşüncelerini şekillendirmiştir, kim bilir?

Nehir Kıyısında Zaman Kaybetmek: Aare Nehri
Son olarak, şehrin içinden geçen Aare Nehri’ne gelmek istiyorum. Aare, İsviçre'nin en uzun nehriymiş ve Bern’in tarihsel gelişiminde de büyük bir rol oynamış. La Tène dönemine kadar uzanan bir geçmişi var. Bugün bu nehir, sadece bir doğal güzellik değil; aynı zamanda şehrin ruhunu taşıyan bir damar gibi. Rengi o kadar berrak ve mavi ki, ilk gördüğümde gözlerime inanamadım. Kıyısında yürümek, bir banka oturup sadece suyu izlemek bile insanın içini dinlendiriyor. Şehri çepeçevre saran yapısıyla Bern’e bir ada görünümü kazandırıyor. Yazın halk nehrin akıntısıyla birlikte yüzerek serinliyor. Doğa, tarih ve huzur bir nehir boyunca yan yana.

İşte Bern benim için böyle bir yerdi. Her köşesi ayrı bir hikâye, her adımı tarihle bezeli. Ve ben bu hikâyelerin bir parçası olduğum için çok mutluyum.
Yolda Bir Kalem, iz bırakan her yolculukta sizlerle...
Comentarios